MEZHEPLER YOK HÜKMÜNDE
Mustafa Nevruz SINACI
Ben İnsan ve Kültür Ocağı’nın
Genel Başkanı iken (1999-2002), günün en liyakatli din adamları, kanaat
önderleri ve bilim insanları ile uzun süre, “İnsan’ın istismarı mı, yoksa
din’in istismarı mı daha kötüdür?” araştırması, incelemesi ve tartışması
yaptık. Halkın yaşam alanlarına girdik, evlerine, işyerlerine, Stk’larına konuk
olduk. Çeşitli inanç grupları, mezhep ve tarikat mensupları arasında gezindik
ve hep aynı sorunun cevabını bulmaya çalıştık.
Yaklaşık üç yıl süren araştırma
(daha doğrusu soruşturma), bire bir mülâkat, seminer, sempozyum, sohbet ve
konferans (Dr. Halûk Nurbaki, Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Ahmet Sonel, Prof.
Hayrani Altıntaş, Prof. Bozkurt Güvenç, Prof. Kâzım Y. Kopraman, Prof. Kâmil Turan,
Prof. Abdurrahman Güzel, Prof. İ. Orhan Türköz, Prof. Mustafa Erdoğan, Y. Bülent
Bakiler, Vehbi Sınmaz, Behzat Şaşal ve daha pek çok bilim insanı ile yüzlerce
bireysel obje) mülâkat ve konferans tutanakları; Yüksek Danışma ve Bilim Kurulu
tarafından tam bir dikkat ve hassasiyetle incelendi. Ortaya çıkan “müteselsil
karar ve uzlaşma” mutabakat metni şu:
“Rab, önce insanı yarattı. Sonra
basitten mükemmele doğru ilerleyen ve daima önceki, sonrakini müjdeleyen (haber
veren); Sonraki, öncekini tamamlayan, bütünleyen ve ileri doğru yeni ufuklar
açan bir süreçle dini inzal ve inşa etti. Meratipte Yüce Yaratıcıdan sonra
gelen en kutsal varlık insan; Ahseni takvim üzere yaratılmıştır. Eşrefi ‘en
şerefli’ mahlûktur. Bu sıfatla “İnsan merkez varlıktır.” Evren İnsan’ın
etrafında döner. İnsan ise nihayetinde Rabbine döner. Dolayısıyla insanın
istismarı, ‘kul hakkı’na taalluk eden’ bilumum insanlık suçlarının tamamı ile
birlikte; Suiistimal dâhil en ağır suç ve en büyük cezayı mülzem cürümdür.”
Not: 1. İlk İnsan ve ilk Peygamber Hazreti Âdem(SA)’den, son
Peygamber (Hatem-ül Embiyâ) Muhammed Mustafa (SAV)’a kadar gelen yüzlerce
ve/veya binlerce Peygamberin tamamının dini İslâm, kendileri Müslüman’dır.
Sadece şeraitleri (hukuk, ibadet ve davranış biçimleri) Musevi, İsevi,
Muhammedi vd., gibi kendi isimleri ile anılır.
Not: 2. Yüce Yaratıcı, hiçbir şekil ve surette “kul hakkı”
kapsamına giren suçlara af ve mağfiret etmeyeceğini, ayette açıkça ifade;
İnsanları şiddetle ikaz, kesinlikle men ve asla “kul hakkına tecavüz
edilmemesini” tembih etmiştir. (Kapsama; Hayvanlara saygı, hak ve adaletle
muamele, kötülüğü men ve doğal dengeyi koruma, dünyayı imar ve inşa görevi de
dâhildir.)
Lâkin bu gün Türk-İslâm dünyası
kan ağlıyor, insanlık âlemi vahşi bir tehdide maruz.
Katliam ve vahşetin adı: İnsanlık düşmanlığı
Mezhepçilik
Arapça ‘Mezhep’ kelimesinin
Türkçesi ‘gidilen yol’ demektir. Bu anlamda ‘Tarikat’ kavramıyla
yakın bir anlam içerir. Yani, ‘Tarikat’ kelimesi ‘Yol’ anlamına gelen ‘Tarik’
sözcüğünün çoğuludur, ‘Yollar’ anlamına gelir. Arapçada ‘Parti’ anlamına
gelen “Hizb” kelimesi de yine “Mezheb-Mezhep” kelimesi ile aynı
köktendir. Hizb’ullah, Hizb’uttahrir, Hizb’i İslami gibi. Anlaşılacağı üzere:
‘Mezhep’ bir nevi ‘Hizb’, yani “Parti” demektir.
Bu yapay/sanal, uydurma ve
zorlama nedeniyledir ki bu gün; Mezhepler, Tarikatlar ve Cemaatler İslâm
âleminin çıbanbaşı, kanayan yarası, ıstırap kaynağı ve dahi başının belâsıdır.
Böylece, insanlık huzurlu olsun, adalet, refah, eşitlik, güvenlik ve saadet
içinde yaşasın diye vahyedilen din; Tin tüccarları, Mezhep simsarları ve Cemaat
Sahibi şeytanlaşmış ceberrutlar tarafından İnsanlık, doğal denge ve yaşam aleyhine
kullanılır hale gelmiştir. Ne kötü!..
Peki, Dinin partisi olur mu?
Hazreti Peygamberin Partisi-Mezhebi neydi? Üstelik bu taassubun bir de etnik
yanı var. Meselâ Türk Dünyasının ekseriyeti, İmamı Azâm Ebu Hânife ve İmam
Maturidî Türk olduğu için Hanefi Mezhebine dâhildirler. Abdullah bin Sebe
türevi Şia Fars, Beni Kaynuka (Suudi) Yahudileri Vehhabi, diğer Mezhep, Tarikat
ve Cemaatlerin neredeyse tamamı etnik kökenli olup; Hak Mezhep / Batıl Mezhep
iddiası da yanlıştır.
Sonuçta: Tüm Mezhepler, sahte
Tarikatlar ve organize Cemaatler yok hükmünde olup; İnsanlığa zararlı,
Arı-duru, saf, salim ve hakiki İslâm’a mugayir ve mülgadırlar. Kaldı ki, ilk
Mezhep Hz. Peygamberden 200 yıl sonra ortaya çıkmış; İttihat ve tevhid dininin
kitabında bu günkü anlamda bir mezhebe işaret edilmemiştir.
İslâm ehlisünnet
vel cemaat üzre kaimdir.