SREBRENİCA KATLİAMI
- BOȘNAK SOYKIRIMI;
KITA AVRUPA´NIN KARA VİCDANI!
Remzi UYSAL
Almanya / Lübeck, 15.7.2013
Srebrenica, Avrupa basınında her
ne kadar kanlı katliamının yıl dönümlerinin dışında hakkında fazla bir şeyler
yazılıp, çizilmese de; özellikle Türk insanının beyninde ve yüreǧinde silinmesi
mümkün olmayan yerini koruyacak, büyük bir yürek yarasıdır.
10 Temmuz 1995 gününe kadar, Bosna
Hersek´in doǧusunda ve Sırp sınırına 10 km uzaklıktaki ve halkının %75,2´si
Boşnak olan, adını parlak, gümüş anlamına gelen „srebren“ kelimesinden alan Srebrenica,
Boşnak halkı ile Sırp saldırılarına karşı büyük tepkiler vermiş ve Sırplara
karşı üstünlükler saǧlamışdı.
Srebrenica halkı, Sırbistan Devlet Başkanı Milosevic´in eski ordu komutanlarından Nasır Oriç´in önderliǧinde şehirde Sırplara karşı oluşturduǧu güçlü direniş hareketi ile komşu kasabalardan 50 bin Boşnak´ın Srebrenica´ya sıǧınıp canlarını kurtarmalarını saǧlamıştı. Srebrenica´nın Sırplara karşı vermiş olduǧu başarılı savunma, Boşnak şarkılarına konu dahi olmuştur.
Srebrenica halkı, Sırbistan Devlet Başkanı Milosevic´in eski ordu komutanlarından Nasır Oriç´in önderliǧinde şehirde Sırplara karşı oluşturduǧu güçlü direniş hareketi ile komşu kasabalardan 50 bin Boşnak´ın Srebrenica´ya sıǧınıp canlarını kurtarmalarını saǧlamıştı. Srebrenica´nın Sırplara karşı vermiş olduǧu başarılı savunma, Boşnak şarkılarına konu dahi olmuştur.
11
Temmuz 1995 günü Sırp Ordulari komutanı general Ratko Mladic, kasabaya
bakan bir tepenin üzerinden Sırp televizyonuna şu demeci veriyordu: Artık „Türklerden“
intikam alma zamanı geldi. Srebrenica´yı büyük Sırbistan´a hediye edeceǧim“
demiştir.
Burada dikkât edilmesi gereken
söylem; faşist Sırp general Radko Mladic, Srebrenica halkını „müslümanlar“ diye
deǧil de „Türkler“ diye tanımlamasıdır.
Sırbistan devlet başkanı Milesovic, Sırp halkına ve Sırp ordusuna „büyük
Sırbistan“ sözü vermiş ve beyinlerine empoze etmiştir.
Aynı gün, 11 Temmuz günü,
Srebrenica´da barışı saǧlamakla görevli Birleşmiş Milletler mensubu Hollandalı
askerler, Sırp faşist güçlere, içlerinde çocuk yaşta olanların dahi bulunduǧu
sekiz bin Boşnak erkeǧin otobüslere, cemselere bindirilip, kasaba dışında II.
Dünya Savaşı´ndan bu yana dünyanın yaşadıǧı ve tanık olduǧu en kanlı
katliamının gerçekleşmesine fırsat verdi. Srebrenica´dan götürülen Boşnaklar,
sehir dışında önceden hazırlanmış büyük ve geniş toplu çukurların - hendeklerin
kenarlarına gruplar halinde dizilip, katledilip, bu toplu mezarlara gömüldüler.
Bu katliam, medeni Batı Dünyası´nın
büyük bir yüz ve vicdan karasıdır. Bu katliamın emrini kimin verdiǧi pek önemli
deǧil. Önemli olan bu katliama, Bosna´da barışı saǧlamak için görevli Avrupalı
Birleşmiş Milletler´in ve görevlilerin buna fırsat vermesi ve dünyanın suskun
kalması idi.
Onlarca yıldan bu yana barış içinde
ve de azınlıkta olmanın verdiǧi korku ve
de ürküntüsü içinde yaşayan bu
insanlara karşı, hangi gizli el, hangi kara vicdan komşularını kışkırttı ve
Avrupa´nın namusuna emanet olan bu insanların kuzular gibi boǧazlanmalarını
istedi?
„Boşnakların büyük bir çoğunluğu,
Osmanlıların Rumeli’deki fetihleri sırasında Anadolu’dan o topraklara göç
etmiş, bugün Evlad-ı Fatihan denilen insanlardır. Halen günümüz Boşnakça´sında
sekiz binden fazla Türkçe kelime ve deyim vardır. Boşnaklar, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde, Devlet-i Ali’nin en sadık unsurlarındandı. Başta
Sokollu Mehmet Paşa olmak üzere yirminin üzerinde sadrazam ve yüzlerce Boşnak
asıllı devlet adamı, Osmanlıların bir cihan imparatorluğu olmasına katkıda
bulunmuşlardır.“ (Naim Yüksel)
Batı´nın ırkçı kesiminin Boşnaklara
duydukları kin ve nefretin belki de temelinde, Boşnaklar´ın Osmanlı´ya olan
sadakatında yatıyor.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonucu
Bosna’nın kaybedilmesinden bu güne kadar Boşnaklar, tam dokuz kez soykırıma
uğramışlardır. Boşnakların önemli bir
kısmı bugünkü Türkiye topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır.
Boşnaklar diye bilinen bu insanların
bir kısmı, Osmanlı´nın Ruslar karşısında kaybettikleri „93 Harbi“ (1976-78) sonunda, Anadolu´ya göç etmişlerdi. Bosna ve Hersek bölgelerinde kalanlar ise,
Avrupa´nın ortasında kalmış Türk-islam kültürünün son unsurları idiler.
93 Harbi sonunda Boşnaklar´ın bir
kısmı kafileler halinde topraklarını terk ederek bugünkü Türkiye´ye göç için yola koyulurlar. Çok zor koşullarda
ve de arkadan gelen düşmandan da kaçabilmek için yola çıkan kafilelerin yarıdan
fazlası Edirne´ye ulaşamadan yollarda yaşamını yitirir. Bu konuda elimizde tek belge, Tercüman
gazetesinin „1001 Temel Eserleri“ arasında yayınlanan „Eski Zaǧra Müftüsü Recai Efendi“nin
hatıralarıdır.
Boşnaklar, 93 Harbi sonrasında, 1991
- 1995 Bosna Savaşı ve dolayısıyla Serbrenica katlıamına kadar tam sekiz defa
katliam yaşamışlardır.
Fatih Sultan Mehmet´in Belgrad ve
yöresini Osmanlı topraklarına katmasından sonra, Anadolu´dan Konya ve Aydın
yörelerinden göç eden Türkmenler ve
Bosna ve yöresine yerleştirilir.
Bosna´nın yeni konukları Türkmenler,
Osmanlı´nın en batı uç bölgesinde olmalarından, kısa zamanda yerli halklarla
kaynaşıp, Sırp ve Hırvatlar´ın da kullandıkları, şive farkı da olsa, yerli dilini benimsemişlerdir.
Boşnaklar yaşadıkları topraklarda
komşuları ile aynı dili konuşan
insanlardır. Komşularından farklı bir dine sahip olan Boşnakların, mensup
oldukları İslâm dini, Yugoslavya yönetimi tarafından da hüviyetlerine milli
kimlikleri „Müslüman“ olarak
kaydedilmişti.
Bosna ve Hersek´de yaşayan Boşnaklar
bugün halen günübirlik dahi İstanbul´a, bilhassa Kapalıçarşı´ya alışverişe
gelirler. Onlar için Türkiye halen güven duydukları bir baba ve büyük aǧabey
gibidir. Bugün bile nerede bir Boşnak ailesini ziyaret etseniz, size ilk
yapacakları ikram Türk kahvesi „Kahva“ dır.
Bu insanların ataları, Osmanlı´nın Batı Balkanlar´da uç kalesi olup,
Osmanlı ordusunun gözü pek tımar ve sipahileri idiler. Osmanlı´nın Avrupa´da
yaptıǧı fetihlerde, bu gözü pek ve fiziki yapıları ile dikkât çekici ve
etkileyici Boşnakların önemli rolü olmuştur.
Bu durum dahi, Yugoslavya´daki eǧitim
sisteminde sürekli vurgu yapılıp, hafızalarda taze tutulmuştur. Bu yolla da
olsa yıllarca Sırp ve Hırvatlar´ın bilincaltına „Boşnak – Türk Düşmanlıǧı“ yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Osmanlı´ya ve Türk´e Avrupa´da duyulan ve küllerin altında tutulan
nefret ve kin ateşi, bugün bile eski
Yugoslavya sınırları dışındaki bazı ülkelerde de yerini halen
korumaktadır.
Peki, bu durum Avrupa´nın bazı
siyasetcileri için bugün farklı mı? Șüphesiz ki deǧildir. Bosna´da Osmanlı
Türkü´ne duyulan öç , 1991 ilâ 1995 yılları arasında alınmıştır. Kinin ve
nefretin kalan bölümü de küllerin altında
uykuya yatırılmıştır.
Farklı din ve kültür kimliklerine
mensup insanların birlikte yaşamaları Avrupa´nın kalbinde hançerlenmiştir. Șayet,
tarihin sayfaları arasına dalıp, geçmişle ilgili öç alma duyguları uluslarda
debreşip ve kışkırtılmaya devam edilise, yaşadıǧımız dünya tam bir cehenneme
dönebilir.
Dört yıl süren Bosna Savaşı´nda
katledilen Boşnakların sayısı onbinlerce olduǧunu yeni tarih kayıt düşmüstür.
250 bin Boşnak topraklarından çıkarılmış, Avrupa´nın deǧişik ülkelerine, ABD ve
de Kanada´ya iltica etmek zorunda
bırakılmıştır.
O günleri, o acılı insanları çok iyi
anımsıyorum. Lübeck ve çevre kasabalara yerleştirilen mülteci Boşnaklarla yoǧun
bir ilişki ve dayanışma içinde olmuştuk.
Tarih, insanların, kültürlerin barış ve huzur
içinde yaşaması için iyi bir yol gösterici olabileceǧi gibi, sahte medeniyet
davranışı ve görüntüleri içinde olan bazıları için de saklı bir kin ve nefret
küpüdür.
1930 ´lu yılların başlarında Almanya´da
hem de seçim sandıǧı ile gelen ve tarihin kaydettiǧi en büyük katillerden
biri olan Adolf Hitler´in iktidara gelmesi ile
Yahudi bilimadamlarının üniversitelerden çıkarılmaya, Yahudi
dükkanlarından alışveriş edilme yasaklarının başlaması ile Almanya´da Yahudi
katliamının ve II. Dünya Savaşı´nın
sinyalleri verilmeye başlanmıştı.
Prof. Dr. Fritz Neumark; II´nci Dünya Savaşı öncesi Hitler Faşizmi´nden
kaçan ve ABD yerine Atatürk'ün Türkiyesi´ni tercih eden bilim adamlarından
biridir. Prof. Dr. Fritz Neumark, bir Boğaziçi gezisinde öğrencilerinden
birinin bir sorusu üzerine, Avrupalı´nın Türkleri neye sevmediğini uzun
anlatır.
Avrupalı, Prof. Neumark´a göre haksız
da sayılmaz. "Avrupalı Türkleri neye sevsin ki…..Osmanlı beşyüz yıl,
Avrupalı´nın ensesinde at koşturmuştur." Prof. Neumark, verdiği önemli
yanıtına şunu da ekler: "Ama Tarihten Türkleri çıkaracak olursak, tarih
biter ve tarihin tekrar yazılması gerekir."
Umarız ki tarih ve bu acı olaylar; her
bireyin ve ulusun yaşadıǧı coǧrafyada, bundan böyle diǧer bireylerle, deǧişik
kültür grupları ve uluslarla barış içinde yaşamayı öǧrenmes için bir rehber
olur.